Medine’de İlk Cuma Namazı



Her vakit bir değil. Her yerin hatırası da aynı değil. Cuma günü biz müslümanlar için ayrıcalıklı. Cuma, günlerin en hayırlısı. Ve Efendimiz’in ilk Cuma namazını kıldığı yer, Kubâ , kadim ama canlı bir hatıra olarak gönlümüzde hep saklı.

Kubâ , Medine’nin kenar mahallesi. Yaklaşık bir saatlik mesafede. Hicret yolunda Rasul-i Ekrem s.a.v.’in bir müddet misafir olduğu mahalle.
O ve Hz. Ebu Bekir r.a ., yol rehberiyle birlikte zahmetlerle dolu bir yolculuktan sonra bir pazartesi günü Kubâ’ya ulaştılar. Burada yaşayan müslümanlar ve daha önce hicret etmiş olan muhacirler, hasret ve sevgiyle karşıladılar onları. Aynı havayı teneffüs etmenin huzuruyla doldular. O günden itibaren namazlarını Allah Rasulü s.a.v.’in imamlığında kılmaya başladılar. Ve hemen o günlerde O’nun önderliğinde bir mescid inşa ettiler.

Oranın hatırası bir başka

Namaza davet için henüz ezan hükmü gelmemişti; ezan okunmuyordu ama namaz vakti yaklaşınca herkes mescide geliyordu. Rasul -i Ekrem s.a.v.’in Kubâ’yı teşrifinden dört gün sonraydı; Cuma günü. Öğle vaktinde herkes yine mescitte toplandı. Rasul -i Ekrem s.a.v. de oradaydı. Kalplerde bambaşka bir sevinç ve heyecan vardı. Musab b. Umeyr r.a ., bundan önce Efendimiz’in emriyle Medine’de Cuma namazı kıldırmıştı. Ama bu Cuma farklıydı. Hicret yurdunda Efendimiz s.a.v.’in kılacağı, kıldıracağı ilk Cuma namazı. Efendimiz s.a.v. bir yükseltinin üstüne çıktı ve ilk Cuma hutbesini irad buyurdu.

Hutbe bitince mihraba geçti ve iki rekât Cuma namazını kıldırdı. Orada bulunanlar, Allah’ın Rasulü ile birlikte ibadet etmenin, rükû ve secdelere kapanmanın izah edilemez hazzını yaşıyorlardı.

Rasul -i Ekrem s.a.v ., Kubâ’da kısa bir süre kalmış olmasına rağmen, oradaki müslümanların ve Kubâ mescidinin hatırasını hayatı boyunca canlı tuttu. Genellikle Cumartesi günleri binekle ya da yaya olarak Kubâ mescidine gider, oradaki müslümanlarla buluşup iki rekât namaz kılar ve geri dönerdi ( Buharî , Müslim). Ayrıca Kubâ mescidinde kılınacak iki rekât namazın bir umre yerine geçeceğini ifade buyururdu. ( Tirmizî )
Büyük bir ihtimalle ertesi Cuma günü Efendimiz s.a.v. Kubâ’dan Medine’nin merkezine doğru yola çıktı. Bir saat civarında süren bu yolculuk esnasında, Ranuna denilen yerde öğle vakti girince, orada bulunan bir mescitte Cuma namazını eda etti.

Kubâ ve Ranuna’da kılınan Cuma namazlarından sonra, Sahabe-i Kiram bütün Cuma namazlarını Efendimiz s.a.v.’ le birlikte Medine’nin merkezindeki Mescid -i Nebî’de kılmaya başladı. Medine’nin diğer mahallelerinde oturanlar Cuma namazı için oraya geliyorlardı. Cumanın haftanın en hayırlı günü ve müslümanların bayramı olduğunu, Efendimiz s.a.v.’den öğrenmişlerdi.

Öyle bir vakit ki…

Cuma ile ilgili olarak Rasul-i Ekrem s.a.v. şunları ifade buyurmu ştu:
“Üzerine güneş doğan en hayırlı gün Cuma günüdür. Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve yine o gün cennetten çıkartıldı.” (Müslim)

“Günlerinizin en faziletlisi Cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çokça salât ve selam getiriniz; zira sizin salât ve selamlarınız bana sunulur.” ( Ebu Dâvud )

“Bir kimse Cuma günü boy abdesti alarak elinden geldiğince temizlenir, saçını sakalını yağlayıp tarar veya evindeki güzel kokudan süründükten sonra camiye gider, fakat orada yan yana oturan iki kimsenin arasını açmaz (kimseye eziyet etmez), sonra Allah Tealâ’nın kendisine takdir ettiği kadar namaz kılar, daha sonra sesini çıkarmadan imamı dinlerse, o cumadan öteki cumaya kadar olan günahları bağışlanır.” ( Buharî )

“Cuma gününde bir zaman vardır ki, şayet bir müslüman namaz kılarken o vakte rastlar da Allah’tan bir şey isterse, Allah ona dilediğini mutlaka verir.” ( Buharî )

“Cuma günü olunca, mescidin her bir kapısında melekler vardır. İlk gelenleri sırayla yazarlar. İmam (minbere) oturunca defterleri kapatıp, zikri dinlemeye giderler.” (Müslim)

“Kim önemsemeyerek üç cumayı terk edecek olursa, Allah onun kalbini mühürler.” ( Ebu Davud , Tirmizî )

Rasul -i Ekrem s.a.v.’in Cumanın fazileti ve önemiyle ilgili benzeri şekilde bir hayli mübarek beyanları oldu. Buna rağmen ilginç bir olay meydana geldi.

Daha iyisi istenmez mi?

Yine bir Cuma günüydü. Uzun zamandır bazı malların ve özellikle gıda maddelerinin şehirde bulunmaması ciddi sıkıntılara sebep olmuştu. Kıtlık yaşanıyordu. Herkes Suriye’den dönecek olan ticaret kervanını bekliyordu. Mescid -i Nebî’de Efendimiz s.a.v. minbere çıkmıştı. Ayağa kalkmış Cuma hutbesini irad buyuruyordu. Tam o esnada kervanın geldiğine dair def sesleri duyuldu. Herkes kervanı karşılamaya gitti. Kala kala mescitte on iki kişi kaldı. Bu durum Rasul -i Ekrem s.a.v. Efendimizi oldukça üzdü. Yüce Mevlâ da şu ayetleri inzal buyurdu:

“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı zikre koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu sizin için daha hayırlıdır.

Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.

Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah’ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cuma, 9-11 )

Gelen ayetleri duyduklarında kervanı karşılamaya gidenler çok üzülmüştü. Ama artık yapacak tek şey vardı: Tevbe … Onlar da öyle yaptı. Medine’de benzeri bir olay bir daha asla yaşanmadı. Onların sayesinde, Cuma gününde dikkat edilecek hususlar ve yapılacak ibadetler en güzel şekliyle bize ulaştı.

O gün bugündür. Cuma günü ve Cuma namazı müslümanlar arasında ayrıcalığını hep korudu. Cuma namazlarında dalga dalga sokaklara taşan saflar bunun bir göstergesi. Ne var ki diğer vakitlerde bomboş kalan camiler, Cuma bereketini hasretle yâd ediyorlar.

Mehmet Işık